ARKADAŞLAR SİTEMİZ TAŞINMIŞTIR YENİ YERİMİZ www.gencbozkurtlar.deriz.biz ve www.bozkurtlar.de.tf
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ARKADAŞLAR SİTEMİZ TAŞINMIŞTIR YENİ YERİMİZ www.gencbozkurtlar.deriz.biz ve www.bozkurtlar.de.tf


 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 İSLAMIN TEMEL KAYNAKLARI VE YARARLANMA YÖNTEMLERİ

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
bozkurtoguz

bozkurtoguz


Erkek
Mesaj Sayısı : 38
Yaş : 34
Nerden : BURDUR/MERKEZ
İş/Hobiler : ÖĞRENCİ
Kayıt tarihi : 11/06/08

İSLAMIN TEMEL KAYNAKLARI VE YARARLANMA YÖNTEMLERİ Empty
MesajKonu: İSLAMIN TEMEL KAYNAKLARI VE YARARLANMA YÖNTEMLERİ   İSLAMIN TEMEL KAYNAKLARI VE YARARLANMA YÖNTEMLERİ Icon_minitimePaz Haz. 29, 2008 8:54 pm

İÇTİHAT

Bir şeye ve bir işe ulaşmak için son derece çaba harcamaktır. Bu çaba ister seri hükümleri çıkarmak, isterse onları tatbik etmek için olsun.

İçtihad, Kur'an ve sünnete kıyas kullanmak suretiyle meydana gelir. Yani ictihadla, bilinen hükümler yardımıyla açık olmayan konulara açıklık kazandırmış oluruz.

İçtihad için de bilinen en meşhur hadis; "Müslümanların verdiği karar en güzeldir"

İslam hukukunda, "İçtihad, içtihadı nakzetmez" prensibi geçerlidir. İslam tarihinde bir tevhidi İçtihad makamına rastlanmaz. Batıda ise bir tevhidi İçtihad makamı vardır, İslam aleminde bir mesele üzerinde birbiriyle çelişen içtihatlar ortaya çıktığında, bu ictihatları birleştirip kesin sonuca varacak bir otorite yoktur. Batıda tevhidi İçtihad makamı Papalık'tır.

KIYÂS

Kıyas kaynak değil, bir tekniktir. Gizli olan bir hükmün Kur'an-ve sünnette sabit olan benzer açık bir hükme dayandırılarak, açık hale getirilmesidir. İslam'da kıyas, insan aklının fıtri olarak kabul ettiği bir şeydir. Çünkü kıyas benzer ve sebepleri aynı olan şeyleri birbirine bağlamak esasına dayanır.

İCMA

Kıyas sonucu ulaşılan hükümler seri ve ameli olmalıdır. Dayanak alınan hükümler, kendine has özel durumlara sahiplerse bunlardan genel sonuçlar çıkarılmalıdır.



YARARLANMA YÖNTEMLERİ

KUR'AN

23 yılda inmiştir. Mekke'de nazil olan ayet ve sureler, hemen hemen İslam'ın imanla ilgili hususları üzerinde yoğunlaşmıştır. Medine'de nazil olanlar ise; birçok fikri esaslar, aile ve devlet nizamı, insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemeye yönelik hükümler getirmiştir. Böylece Kur'an hükümlerini uygulayabilecek İslam Devleti teşekkül etmişti. Kur'an Hz. Peygamber döneminde bütün olarak yazıya geçirilmeyip, Hz. Osman zamanında geçirilmiştir. İndirildiği anda geçirilmediği için Kur'an'ın bazı değişiklikler geçirmiş olabileceğini ileri sürenler vardır. Eğer Kur'an'da değişiklikler, eksiklikler veya fazlalıklar olsaydı birden fazla Kur'an olması gerekirdi. Birçok kesin deliller Arap dünyasında dönemin ezberinin çok güçlü olduğunu ispatlamaktadır. Kur'an'ın bölümleri sahabeler tarafından ezberlenmişti. Kur'an'ın tamam olup kıyamete kadar da korunacağına dair Hica Suresi 9. Ayette: "Doğrusu kitabı biz indirdik. Onun koruyucusu elbette biziz" denilmektedir.

Kur'an'dan yararlanırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, Kur'an'ın bütünlüğü meselesidir. Kur'an hem söz, hem de anlam itibarıyla Kur'an'dır.

Kur'an'da bazen, içkinin aşama aşama yasaklanmasında olduğu gibi sonra nazil olan bir ayetin önceki bir ayetle çelişiyor gibi gözüktüğü durumlar olabilir. Bu duruma nesin denir. Kur'an'ı Kerim'de nesin anlam bilgisizlik ve yanılma dolayısıyla önce başka bir hüküm verilip, sonra da bunun düzeltilmesi anlamında değildir. Belirli şartlara bağlı olarak bir hüküm konulmuş daha sonra başka bazı şartların oluşması nedeniyle bu hüküm bir başkasıyla teyit edilmiştir. Aslında bu hükümler arasında çelişki değil, tam bir uyum vardır. Sadece zaman içerisinde bar tamamlayıcılık söz konusudur.

Yukardaki durum Kur'an bütünlüğünün sadece bir yönünü teşkil etmektedir. Kur'an dan gerek tefsir gerekse başka başka türlü yorumlanmalarda: sure veya ayetleri sıralarına göre alt alta koyarak çalışmaları esas almak yanlış olmasa da eksiktir. Kur'an'ın özellikle Tevrat ve İncil'den bir farkı da konu başlıklarına göre ayetlerin sıralanmamasıdır. Bu durum, Kur'an'ın sistem anlayışını ortaya koymaktadır. Herhangi bir konu hakkındaki ayetin, başka konulan işleyen ayetlerle aynı yerde bulunması üzerinde durulan konunun diğer boyutları için bize ipuçları verebilmektedir. Sadece namaz için gelen ayetlerin tamamını bir arada düşünürsek, namazın çok önemle bağlı olduğu diğer unsurları nasıl algılayabiliriz.

Kur'an'dan yararlanmada bir diğer nokta da ayetlerin hangi ortam ve olaylar üzerine indiğini bilme meselesidir. Kur'anı iç ve dış anlamının kavranmasında Kur'an'ı Kur'an ile tefsir ilkesi esastır. Normal bir insan Kur'an üzerinde düşünebilir. Ancak kötü niyetle ve gelişigüzel meallerle Kur'an'ın dış anlamına vakıf olmak mümkün değildir. Meali asıl metin ile karşılaştırmak ve denetlemek yoluyla okumak gerekir.

Kur'an üzerinde düşünürken, iç anlamlarına yönelik hadis ilminin onayladığı sahih hadisler ve Hz. Peygamber'in öğrettiği "hikmetten faydalanmak gerekir. Sahih hadislerin Kur'an'a aykırılığı söz konusu olmayıp, O'na paraleldir. İç anlamda dış anlamdan farklı bir şey olmayıp, onun uyumlu ve genişleyen bir daire misali uzantısıdır.





SÜNNET

Dar anlamda sünnet; Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirleridir. Hadisler iki kısımdan oluşur: Birinci kısım; hadisin içeriğini sırası ile birbirine nakletmiş olan kimselerin adlarını içerir ve bu kısma İsnad denir ki, haberin sahih ve sağlam olduğunu bildiren esas demektir. İkinci kısım; metin yani nakledilen haberin asıl kısmıdır.

Hadislerin sınıflandırılması;
birçok açıdan mümkündür. Doğruluklarına göre:

1. Sahih Hadis: Sahih (sağlam, tam, mükemmel) hadis olabilmesi için isnadın illet (bozukluk) ile malul (sakat) olmaması gerekir. Hadisleri nakledenler bilinmeli, ilk başta ashab olmalıdır.

2. Zaif Hadis: Zaafla malul hadislerde içeriğin uymaması ile nakledenlerin ricalden olmaması durumları sözkonusu olabilir.

3. Mudrac Hadis: Hz. Peygamber'e isnat edilen hadis arasına laf sıkıştırabilir. Böyle bir hadis sıhhatini kaybeder. Eklenen kısmın ayrılması gerekir.

4. Metruk Hadis: Bir hadisin nakledilmesi sırasında silsile birden kopar, hepsi tanındığı halde biri tanınmayabilir, recalden değildir.

Eğer hadisleri nakledenlerde kesintisiz devamlılık varsa Muttasıl Hadis, nakledenlerin sırasında bir kesinti varsa Munkati Hadis denir.

Sahabe döneminden bize herhangi bir hadis külliyatı kalmamıştır. En meşhur hadisçiler Buhari, Müslim, Ebu Davud, El Tırmizi, El Nesai, İbni Mace'dir. En eski hadis kitabı ise, Ahmet Bin Hanbel'in Musnad'ıdır.

Hadislerin sıhhatini imtihan etme teknikleri:

1. Nakledilenlerin kesintisiz olarak zikredilmesi gerekir

2 Bir hadis, aynı konudaki başka bir hadisle açık çatışmaya düşmemelidir.

3 Tarihi bilinen olaylarla çatışmamalıdırlar.

4 Filolojik anlamda sahip olmalıdır.

Hadis tahsilcisi tarih ve lisan bilmelidir.

Buhari zaman, yer ve şahıslar açısından güçlü bir hukuk mantığına sahip olduğu için, karşılaştırmalar ve muhakemeler yaparak sahih olmayan hadisleri, birbirleriyle çelişen hadisleri ve şahitlerin uyuşmadığı hadisleri ayıklamıştır.

Hadislere yaklaşım açısından İslam mezheplerinde ayrılıklar söz konusudur. Sünni yaklaşıma yukarıda değinilmişti. ;

Şia:Bunlarda hadis sünnilerden daha geniş algılanmaktadır.

Hz. Peygamberin aile çevresi ve 12 imam dedikleri şahısların sözlerini kabul ederler.

Zeydiye (Yemen Şiası):İmamiye de denir. Hadisi biraz daha dar tutarlar, Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Fatma'ya dayanırlar. Hasan Hüseyin ve 12 İmam dedikleri şahısların sözlerini hadis olarak kabul etmezler.

Hariciler Hadisi dar tutarlar, dört halifeyi tanırlar. Kıyası kabul etmezler. Kıyas ile İslam'ın dejenere olduğunu ve bid'atların ortaya çıktığını söylerler.

Hadis ve hadis usul ilmi sayesinde, hadis ve rivayetler incelenerek Kur'an'a uygun düşmeyenleri terk edebilir. Hadisler Kur'an'a aykırı olamaz. Toplum hükümleri açıklayıcı ve somutlaştırıcı bir nitelik taşırlar. Şu ayet misal olarak verilebilir:" kendiliğinden konuşmaktadır. O'nun konuşması ancak, indirilen bir vahiy iledir"(Hecm Suresi 3,4). Bu konuda daha birçok ayet vardır.

Sünnetin açıkladığı her hüküm için Kur'an da uzak veya yakın bir ayet mevcuttur.

O halde hadislerin sıhhati bizim için önem taşımaktadır. Ancak sağlam hadisleri kaynak olarak kabul edebiliriz. Rivayet külliyatları, sadece rivayet kaynaşım ulaştıran zincir açısından ve "bu ravi yalan söylemez" ölçütü ile değil, Kur'an'a aykırı düşen ve bayağı seviyesiz kalan bir sözü filan ravi yalan söylemez ile Hz. Peygamber'e isnad etmek raviye saygı gösterirken Hz. Peygamber'e saygısızlık demektir.

Hadis uydurma faaliyeti, daha Hz. Peygamber'in sağlığında başlamış, Hz. Peygamber bunun üzerine bir hutbe irad ederek: "Kim bilerek bana yalan isnad eder, söylemediğim sözü bana atfederse , yeri cehennemdir" buyurmuştur. Hadislerde kargaşaya sebep olanların bir bölümünü mümin görünen münafıklar oluşturur.Münafıklar çekinmeksizin Hz. Peygamber'e yalan isnad ederler. Bazen hadislerin eksik aktarılma durumu da olabilir. Bazen de bir hadisi duyan kimsenin sonraları bunu değiştiren, kayıtlayan başka bir hadisten haberi olmama durumları da karışıklığa neden olabilir.Hadislerin hangi şartlarla ve ortamlarda söylendiğine dikkat etmek gerekir.

Sünnet sadece akademik ihtiyaçlar için bir "delil"olarak algılanmalıdır. Bugüne kadar yapılan sünnet tanımlarında sünnetin ferdi olarak kabul edildiğini ve tek tek fertlerin takip edecekleri bir yol olarak anlaşıldığını görmekteyiz. Sünnet, fert planında Hz. Peygamber gibi İslam'ı yaşamak olduğu kadar, aynı zamanda ve hatta önemlisi Hz. Peygamberin oluşturduğu Medine toplumu gibi bir toplumu çağımızda oluşturmaya çalışmaktadır; Diğer bir ifadeyle sünnetin amacı, sadece iyi birer Müslüman yetiştirmek değildir. Bilakis Hz. Peygamberin bütün çabalan, Kur'an'a dayalı bir toplumu oluşturma gayesine yöneliktir.

Mesele Müslümanların, ferdi düzeyde iyi birer Müslüman olmalarıyla bitmiyor. Müslümanların oluşturduğu bir toplum siyasi, iktisadi ve kültürel alanlarda da Hz. Peygamberin ilkelerini göz önüne almadıkça ve bu ilkelere dayanarak O'nun gerçekleştirdiği hedefleri gerçekleştirmedikçe o toplumun ve toplumu oluşturan fertlerin sünnete tabi olduklarından bahsetmek mümkün değildir. Zira sünnet parçalanmaz bir bütün halinde bir hayat tarzı bir dünya görüşüdür ve insanın sosyal ve ferdi her alanını kapsar.

Sünnetin kabul gören on iki kategoriye ayrılması şöyledir:

1. Yasama
2. Fetva
3. Yargı,
4. Devlet Başkanlığı,
5. İyiye, güzele teşvik,
6. Arabuluculuk,
7. Fikir danışmanlara yol gösterme,
8. Nasihat,
9. İnsanlara en mükemmel olana yönlendirme,
10. Yüce hakikatleri telkin,
11. Tehdit ye azarlama,
12. Yaratılış icabı ve maddi ihtiyaçlar gereği olarak yaptıkları.


İlk üç kategorinin bağlayıcılığı kesin olmakla beraber, diğer kategoriler için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Hz. Peygamber'in sünnetinin büyük bölümü teşri (yasak koyma) amaçlı olup, bağlayıcı özelliktedir. Fetva ile yargı da teşrii hükümlerin uygulanmasından ibarettir.

Sünneti Kur'an'dan bağımsız olarak düşünemeyiz. Çünkü Hz. Peygamber'in inanç, düşünce davranış ve hedeflerine yön veren bunları belirleyen Kur'an'dır. Hz. Peygamber'in sünnetini, "hayata aktarılmış Kur'an" şeklinde nitelendirmek hiç de yanlış olmayacaktır. Nitekim Hz. Ayşe, Hz. Peygamber'in ahlakı hakkında soru soranlara; "Siz Kur'an okumuyor musunuz? O'nun ahlakı Kur'an idi" şeklindeki cevabı bu durumu açıklamaya yeter.

O halde geniş bir sünnet tanımı yaparak konumuzu bağlayalım:

"Hz. Peygamber'in kendi döneminde İslam toplumunu akide, ibadet, siyaset, ekonomi, eğitim, hukuk, ahlak vb. ferdi ve sosyal hayatın her alanında yönlendirip yönetmede, Kur'an başta olmak üzere esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir zihniyet ve dünya görüşüdür."



İCMA

Hz. Peygamber'in vefatından sonraki müctehidlerin (zeka ve dirayetleri sayesinde şahsi bir kanaate varma kabiliyeti gösterenlerin) dini ilgilendiren her meselede ittifaklarını ifade eder.

Bu ittifak dini bir meclis kararıyla değil, kendiliğinden adeta otomatik bir şekilde oluşmaktadır. Herhangi bir meselede icmanın mevcudiyeti ancak geçmişe bakılarak gerçekten böyle bir ittifakın bulunup, bulunmadığının tesbiti ile anlaşılır. Ancak bu takdirde ittifak teslim edilir ve icma adını alır. O zamana kadar tartışma konusu olan birçok mesele bu şekilde yavaş yavaş ve nihai olarak tekerrür eder. Sonuçta oluşan her kural şeriat hükümlerine dahil olur. Belirtilmesi gereken husus; halkın ittifakının icmaya dahil olmadığıdır.

İcma için Kur'an'da açık bir ayet bulunmamakla beraber, icmaya dayanak teşkil eden bazı hadisler vardır; "Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir" ve "Ümmetim dalalet üzerinde birleşmez" hadisleri bunlara örnektir. İcma ile zanda olan açık bir hüküm dayanağı, kesinlik mertebesine yükselir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
REİS
Mareşal
Mareşal
REİS


Erkek
Mesaj Sayısı : 180
Yaş : 40
Nerden : TÜRK İSLAM DÜNYASI
Kayıt tarihi : 05/06/08

İSLAMIN TEMEL KAYNAKLARI VE YARARLANMA YÖNTEMLERİ Empty
MesajKonu: Geri: İSLAMIN TEMEL KAYNAKLARI VE YARARLANMA YÖNTEMLERİ   İSLAMIN TEMEL KAYNAKLARI VE YARARLANMA YÖNTEMLERİ Icon_minitimePaz Haz. 29, 2008 11:29 pm

emeğine sağlık kardeşim....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.bozkurtlar.net.tf
 
İSLAMIN TEMEL KAYNAKLARI VE YARARLANMA YÖNTEMLERİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» TEMEL VE MAYMUN
» TEMEL VE DURSUN

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ARKADAŞLAR SİTEMİZ TAŞINMIŞTIR YENİ YERİMİZ www.gencbozkurtlar.deriz.biz ve www.bozkurtlar.de.tf :: DİNİMİZ İSLAM :: DİNİ SOHBETLER-
Buraya geçin: